Aşıkların Dağı, Aşıkların Zirvesi; Antalya Kızlar Sivrisi Dağı!
Bu kış gitme fırsatı buldum Kızlar Sivrisi Dağı’na. Akdeniz Üniversitesi’nin geleneksel olarak düzenlenlediği ve üniversitelerin dağcılık kulüplerini davet ettiği bu faaliyete bizde katılmıştık. Faaliyet 12-15 Şubat tarihleri arasındaydı ve bizimde yapacak başka bir işimiz yoktu. Hem 14 Şubat’ta geliyordu. Herkes sevgilisinin yanında olacaktı. Bizim günahımız neydi? O zaman bizde sevgilimize gideriz…
12sinde Antalya otogarında Akdeniz Üniversitesi’nden arkadaşlar karşıladı bizi. Tırmanışla ilgili bir brifing verildi ve yola çıkıldı. Kampa gitmeden önce ihtiyaç molası için Antalya’nın Elmalı ilçesine uğradık. Eksik yiyeceklerimizi, benzinimizi aldık, birşeyler yedik ve yola devam ettik. Otobüsle kamp yerinin yakınlarına kadar çıkmayı umarken aşırı kar yağışı yüzünden otobüs bizi bayağı aşağılarda bıraktı. Çantaları sırtlanıp yoğun kar yağışı altında yürüyüşe başladık. Yaklaşık bir hafta öncede Kaçkarlardaydık, performansımız gayet iyi. 1,5 saat sonra barakalara varmıştık. Aslında planlanan ana kamp yeri buradan 2 saat kadar bir mesafedeydi. Fakat aşırı kar yağışı yüzünden herkes ıslanmıştı ve yukarıda nasıl bir hava olduğunu kimse bilmiyordu. Üstelik geçen yıl aynı zamanda ekipler çadır kurmaya çalışırken bir ekip çadır patlatmıştı. O yüzden en mantıklı olan burada yatmaktı. Ekipler ikişerli halde barakalara yerleştiler. Bizde hemen kaptık bir tanesini. İçeriye girip matlarımızı, tulumlarımızı yerleştirdik. Üzerimizde gore-texler olmasına rağmen sırıksıklam olmuştuk. Üstümüzü başımızı çıkarıp, astık ve hemen tulumlara girdik. Herşey çok güzel gidiyordu, ocağımızı yakıp üstüne yemeğimizi ve çay suyumuzu koyduktan sonra ise bizden iyisi yoktu.
Amaan canım; yat uyu! Acelen ne?!
Ertesi gün hava açık fakat aşırı derecede rüzgarlıydı. Ekipler yukarı gidip gitmemekte kararsızdı; bizimde tulumdan çıkmaya hiç niyetimiz yoktu. Bu kampta o kadar üşengeç olmuşuz ki hiç tulumdan çıkmadık desek yeridir. Etrafta dolanırken sadece tulumun ayak kısmını açıyor öyle işimiz halledip gene yatmaya devam ediyorduk. Neyse karar verilmişti aradaki ana kampı pas geçip 14 Şubat’ta direk barakalardan zirveye gidecektik. Bu da gidiş-dönüş yaklaşık 12 saatlik bir tırmanış demekti. Akşam sıkı bir yemek üstüne sıcacık kahvemizi içtikten sonra uykuya daldık. Ertesi gün hareket saat 03:00 ‘dı. Millet 1:30’da kalkıp zirve için hazırlık yaparken (kahvaltı, sıcak su için kar eritmeler falan) biz mışıl mışıl uyuduk. 02:45 gibi tulumdan çıktık; kahvaltı yapmamıştık. Akşamdan sıcak suda hazırlamamıştık üşengeçlikten. Kamptan yaklaşık 40-50 metre uzakta bir su kuyusu vardı. Gecenin karanlığını bozan dolunayın altında gidip bir termos soğuk su aldık. Ondan sonra yola çıkmaya hazırdık. Yürüyüşümüz gece başladı ve güneşin ilk ışıklarıyla mola verdik. Herkes birşeyler yiyip içerken biz öyle etrafa bakıyor, fotoğraf çekiyorduk. Aslında alıştık aç, susuz dolaşmaya. Vücudum Kaçkar’dan sonra kendini daha yeni yeni toparlarken yıkım yeniden başlamıştı. Amannn neyse…
15 dakikalık bir moladan sonra tekrar yola çıktık. Performansımız çok iyiydi. Saat 08:30’da rotanın altına gelmiştik. Burda mola verdik, artık birşeyler içmesek bile (zaten dışarısı buz gibi soğuk, birde soğuk su içip enerji kaybetmeyelim diye) 3’er tane kuru incir yedik. Kesinlikle süperdi! Önümüzde 100-150 metrelik dik bir çıkış vardı. Bundan sonra biz iz açacaktık. Öne ben geçtim; üzümlerinde verdiği enerjiyle bastım gittim. Arkamı döndüğümde bizimkiler benden yaklaşık 20-25 metre gerideydi. Ben bunu fırsat bilip onlar gelene kadar 1-2 kare fotoğraf çektim. Ekip geldiğinde Sercan çantayı bana verdi. Vermez olaydı o etapta zaten iz açıyorum yetmiyormuş gibi birde çantanın ağırlığı öldürdü beni (Zaten sonradan söylediğine göre beni yavaşlatsın diye vermi )… Zirvenin 40-50 metre altına geldiğimizde önden Sercan gitti iz açmak için. Bende ekibin arkasına katıldım. 20 dakika sonra zirve diye umduğumuz sırta çıktık. Ama zirvenin çok fazla sol tarafındaydı. Burdan 30 metrelik bir yan geçişle zirvedeyiz. Zirveye ilk varan ekip olduk.
Evet zirveye varmıştık. Şöyle bir etrafıma bakındım. Dondurucu soğuğa rağmen manzara harikaydı, karşıdan güneş yüzümüze vuruyordu fakat ısıtmıyordu bir türlü. Derken bir an düşüncelere daldım. Bugün 14 Şubat’tı. Herkes sevgilisinin yanında mutluluktan uçarken ben manyakmıyımda bu kadar eziyet çekiyorum diye düşündüm. Ama milletin kız arkadaşı, sevgilisi varsa benimde dağlarım vardı. Benim sevgilimde onlardı. 14 Şubat’ta evde oturacağıma sevgilime gelmişti. Mutlu olmam lazımdı, mutluydumda aslında. Şimdi sadece tadını çıkarmalıydım, evet evet öyle yapmalıydım.
Haydi çabuk, dönelim artık!
Hemen fotoğraf makinamı çıkardım; ben fotoğraf çekerken Sercan’da zirve defterini yazıyordu hızlı hızlı. Hava o kadar soğuk olmasa bile deli gibi esen rüzgar dondurucu soğuğa sebep oluyordu. Öyleki Sercan defteri yazarken elini neredeyse donduruyordu. Neyse defteri yazıldıktan sonra beraber 1-2 kare fotoğraf çektik ve hemen inişe başladık. Zirvenin 50 metre aşağısında sıcak güneş altında enfes manzaranın tadını çıkarırken birşeyler yiyip içtik. Bu arada bizim ekipte inişe geçmişti. Bizde onlara katılarak kampa doğru yöneldik. Bu arada arkadan gelenlerde zirveye varmak üzereydiler. Dönüş çok daha zevkli geçmişti. Bu sefer yürüyüşün, manzaranın tadını çıkarıyordum çünkü. Ekipten iyice kopmuştum, çünkü tırmanışı unutmuş fotoğraf çekmekle meşguldüm. Çıkışımız 7 saati aşmıştı, dönüş yoluda bitmek üzere işte 1-2 saatlik bir yol kaldı.
Ve evet işte kamp gözüktü. Hemen barakamıza girip sıcak birşeyler yedik, içtik. Batan güneşte bir iki güzel görüntü yakalayabilirmiyim diye biraz etrafta dolandım, ama yok burası vadinin içinde kalıyordu ve pek birşey yoktu etraftada. Hemen barakaya döndüm, tuluma girdim ve sabaha kadar kesintisiz bir uyku çektim. Ertesi gün saat 10:00 gibi geri dönüş için yola çıktık. Bir faaliyette böyle sona ermişti. Aslında bu faaliyetle beraber kış mevsimini kapatıyorduk. Önümüzde sadece 3 günlük bir kış gelişim eğitimi vardı.
Ondan sonra güneş artık yavaş yavaş yüzünü gösterecekti ve kemiklerimiz ısınacaktı; kaya tırmanışı için gideceğimiz Aladağlarda…
Bu düşünceler içinde Antalya’ya varmıştık. Hemen burada temizlenip paklanıp insan kılığına girdikten sonra soluğu bir restaurantta aldık. Yedik yiyebileceğimiz kadar, içtik içebileceğimiz kadar. Akşam vaktinde birazcıkta dolandık Antalya’da sonra otobüslerle artık eve dönme vakti gelmişti bile…
Dağ Hakkında Ufak bir Not
Aslında başta pek katılmayı düşünmesemde iyikide gitmişim diyebileceğim bir faaliyetti benim için. Dağın hikayesini Antalya’da öğrendim. Aklımda kaldığınca;
“Çok eskilerden iki aşık varmış, bunlar birbirlerini çok seviyorlarmış ama bir türlü birleşemiyorlarmış aileleri yüzünden… Derken kızı başkasına verecekmiş babası. Kız çocuğa; “Eğer beni seviyorsan beni al götür buralardan. Yarın şu karşıki dağın zirvesinde güneş batana kadar seni bekleyeceğim.” demiş. Ertesi gün çocuk acele acele gitmiş zirveye çıkmış fakat kimsecikler yok; derken kızı görmüş karşı tarafında meğerse yalancı zirveye çıkmış çocuk. Ne yaptıysa ne ettiyse sesini duyuramamış bir tanecik aşkına, çokta geç kalmış yanına varmaya fırsat olmadan; sevdiği erkek gelmediği için kız atıvermiş kendini dağın zirvesinden. Bunu göre erkekte sevgilisini öteki tarafta yanlız bırakmamak için atıvermiş kendini…” Ondan sonra buraya Kızlar Sivrisi adı verilmiş. Kavuşamayanların, sevgilisine varamayanların zirvesi…
Bu hikayeyi duyduktan sonra bu çıkış benim için çok daha anlamlı olmuştu. 14 Şubat’ta ben onun zirvesindeydim, etrafıma bakındım beni bekleyen varmı diye. Yoktu ama olsun, elbet birileri biryerler bekliyordur bea diye geçirdim içimden…
Son Söz
Doğa severlerin mutlaka gidip görmesi bir yer bence Kızlar Sivrisi. Muhteşem bir manzaraya ve doğaya sahip. Zamanı olan, gezmek isteyen herkes gidip tadını çıkarabilir. Dağın altına kadar yürüyerek gidilebiliyor ve herhangi bir teknik zorluk içermiyor. Zirveye giderkende teknik bir zorluğu olmamasına rağmen gezginlerin yanında rehber olması tavsiye edilebilir. Söz dinleyin gidip manzarayı seyrettikten sonra pişman olmayacağınızın garantisini verebilirim. Yaz mevsimindede trekkingcilerin mutlaka uğraması gereken bir yer olduğunu söyleyebilirim. Herşey karın altında olmasına rağmen yeşillikler bir şekilde sıyrılıp çıkmıştı karın üstüne. Eminim karlar eridikten, doğa kendine geldikten sonra herşey çok daha güzeldir…
- Trabzon, 13 Mart 2004