Budapeşte’ye geldiğimden beri çılgın turistler misali sağa sola saldırıyor(d)um. Sanırsın 10 gün sonra geri döneceğim de gitmeden her yeri görmem gerekiyor. Aman şuraya da gideyim, burayı da göreyim diye sokaklarda dolaşıyordum. Aman bir etkinlik varsa onu da kaçırmayayım diye de kafam da deliler gibi sağa sola dönüp duruyordu ki bu esnada gördüm 5. Macar El Yapımı Lezzetler Festivali – Gasztropiac 2013 ilanını. Kara kaplı defterimi açıp oracıkta notumu aldım: “8-10 Mart 2013 – Millenaris Parkı – B Binası”
Budapeşte şehrini bir baştan bir başa kateden Tram #4 / 6 ‘nın 6 numaralısına binerek Millenáris‘e ulaştım.
[map w=”600″ h=”400″ style=”full” z=”16″ marker=”yes” infowindow=”Millenáris” infowindowdefault=”no” maptype=”HYBRID” hidecontrols=”false” address=”Millenáris, 1024 Budapest, Kis Rókus utca 16-20, Magyarország”]
Millenáris oldukça büyük bir alanı kaplayacak bir park. İçerisinde çocuk parkları, oturma ve yeme/içme yerleri, ufak bir havuz, gösteriler için sahne, tiyatro ve çeşitli etkinlik/festivallerin yapıldığı binalar da olmak üzere bir çok yapı mevcut.
Zaten parkın hemen girişindeki binanın yan yüzeyi, o sırada düzenlenen tüm etkinliklerin posterleriyle süslenmişti. Yemek festivali B binasında gerçekleştiriliyordu ve ben bunun için gelmiştim. Ama oraya gittiğimde aynı binanın diğer bölümünde de bünyesinde çeşitli workshopları barındıran ve daha çok hobi/yaratıcılık üzerine olan başka bir etkinlik daha olduğunu gördüm. Ertesi gün de onu ziyaret ettim zaten.
Hemen girişte bilet alabileceğiniz ve eşyalarınızı bırakabileceğiniz yerler var. Özellikle eşya bırakma kısmı çok güzel düşünülmüş zira bir noktadan sonra çantasıydı, montuydu yorucu olabiliyor.
Festivale giriş için 1500 Forint’i (yaklaşık 10 TL) –12 yaşından küçük çocuklar ücretsiz girebiliyordu– ödedikten sonra kolunuza kelepçenizi takıp sizi içeri bırakıyorlar. Sadece ürün satışı değil aynı zamanda tadım günü. Bu yüzden verdiğimiz parayı çıkarana kadar içeride yiyip içmeyi ihmal etmiyoruz.
Festivalin amacı insanları Macaristan’ın yerel lezzetleri ile tanıştırıp, yiyecekleri olsun içecekleri olsun tadmalarını sağlamak. Tüm ülkeden yaklaşık 150 civarında üretici festivale katılıyor ve ürünlerini sergiletip katılımcılara denettiriyor. Dilerseniz, oradan satın da alabiliyorsunuz.
Üreticiler/satıcılar çok heyecanlı, sevecen ve ilgili. Standlarına yaklaştığınız ana yanınıza geliyor ve ürünleri anlatmaya ve hatta size tattırmaya çalışıyorlar. Ağzınıza bir şeyler tıkmadan oradan ayrılmanıza müsade etmiyorlar.
Kapıdan içeri girdiğiniz an tamamen yiyeceklerden oluşan bir dünyaya adım atıyorsunuz. Hemen girişin sol tarafında bulunan fırından mis gibi, sıcacık ekmek kokuları geliyor. Sağ tarafta ise sıra sıra dizilmiş standlardan çeşit çeşit kurabiye kokuları yükseliyor ve size “Hoşgeldiniz!” diyor. Ve sonrasında kendinizi kalabalığın arasına bırakıyor, midenizin/burnunuzun götürdüğü yere gidiyorsunuz. Hamur işleri Macaristan’da çok yoğun bir şekilde tüketiliyor. Her Metro istasyonunda, her köşe başında ufak bir standta neredeyse 24 saat boyunca taze pasta/çörek bulabilmek mümkün. Bu durum festivalde de kendini göstermiş. Bol miktarda hamur işi standı ve buralardan yükselen birbirinden leziz taze pasta/çörek kokuları var.
[nggallery id=2]
İnsan bu kadar güzel, yenilesi şeyin arasında kalınca acıkıyor tabi haliyle. Ben de bu esnada kendime sıcacık, fırından yeni çıkmış bir Kürtőskalács kapıverdim. Yapılırken hem fotoğraf hem de video çektim, anlatacağım ne olacağını. Aslında çok basit ve mutlaka bizim de bildiğimiz bir şeydir. Hamuru uzun iplikler halinde açık kendine has oklavasına sarıp fırında pişiriyorlar. Dilerseniz kaymak, şeker vb. yan malzemelerle tatlandırıp paketleyip veriyorlar; siz de afiyetle yiyorsunuz.
Bitmiş hali de şöyle bir şey işte. Kendime bir tane karamellisinden kapıverip mideye indirdim.
Ben özellikle tatlı hastası olduğum için, burada da tatlılardan, çikolatalardan başladım anlatmaya. Koca binanın içi ağzına kadar yenilecek şeylerle dolu, elbette ki aklınıza gelebilecek her türlü şey vardı.
Çeşit çeşit, birbirinden lezzetli peynirler, çeşit çeşit içkiler (şarap, votka, yöresel palinka gibi alkollü içeceklerin yanında taze sıkılmış meyve suları), domuz etinden sığır etine kadar çok çeşitli et ve et ürünleri, ve tabiki sıcak ekmekle birlikte götürmelik bol miktarda tereyağı, bal, reçel, marmelat ve turşu da vardı. Şimdi düşünüyorum da. Sanırım bir tek sebze yoktu; içerdi. Dışarıda onun da ayrı bir yeri vardı.
[nggallery id=3]
Hani adı yemek festivali ve ilanlarda gelin tadın diyorlar ya. İşte insanlar bu davetin hakkını veriyor sonuna kadar. Çünkü herkes bir yerlerde bir şeyler yiyor. Küçük tabaklar yapıp, standları gezip karışık tabak yapıp ortada yiyenler vardı mesela. Keza bir çok içecek servisi yapan yer 500 Forint (yaklaşık 4 TL’ye) 1 bardak şarap/bira artık ne isterseniz satıyorlardı. Eline kadehini alan şarabını yudumlarken standları gezip peynirleri tadıyordu mesela.
[nggallery id=4]
Ve eminim ki içeri giren herkes bir şekilde karnını doyurup çıkıyordu. Kimi aldığı yemeklerle karnını doyururken kimi de yorgunluğunu bir kade şarap eşliğinde güzel bir sohbetle üzerinden atıyordu.
Tadımlıkların yetmediği kitle için bina içerisinde çeşitli standlarda yemekler de yapılıyordu. Çocuklar için dondurma ve pastalar yapılırken büyükler için makarnalar, sosiler, barbeküler, çorbalar; kısaca aklınıza gelebilecek hemen hemen her şey yapılıp satılıyordu. Özellikle ekmek tabağı içerisinde çorba servisini merak ediyordum; çok aradım ama bulamadım.
[nggallery id=6]
Ve elbette çocuklar. Kesinlikle festivalin en renkli yüzlerini onlar oluşturuyordu.
Ve bu kızımızı da festivalin “tatlısı” olarak seçiyorum.
[nggallery id=5]
Çocuklar ne kadar tatlıysa, Macaristan’ın “kızıl altın“ı Paprikası da o kadar acı! Onu da unutmamak gerekiyor. Biz unutsak da Onlar unutmamış, kendine has bir standı vardı zaten.
Genelde meyve/sebzelere yapılan motifler, Macar ustalarının maharetleriyle etlerle de yapılmaya başlanmış. Böylesini de ilk defa burada gördüm.
Nitekim, bir kere kendinizi kalabalığa ve o lezzetli yemeklere kaptırdınız mı zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Yaklaşık 3-4 saatlik bir vakit, göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Hamur işleri dışında özellikle tadına baktığım peynirler gerçekten muazzamdı. Bilmiyorum, belki de ne zamandır peynir yemediğimden bana öyle gelmiş olabilir. Ortaya karışık kahvaltılık bir şeyler yaptırdım kendime. Ama asıl ganimetim elbette ki çikolata tarafındaydı.
Kendime iki paket çikolata kapıverdim. Biri Cuba’dan diğeri de Venezuela’dan gelen çekirdeklerle yapılmış. Henüz kıyıp paketlerini de açabilmiş değilim. Doğru anı bekliyorum.
İçeride bunlar olurken dışarıda da günlük güneşlik bir hava vardı ve insanlar bu güzel havanın tadını çıkarıyordu. Bahsettiğm gibi burası aynı zamanda büyük de bir park. 7’sinden 70’ine herkes buralardaydı. Kimi çocuğunu alıp gelmiş, kimi torununu, kimi arkadaşını almış; kimi de sevgilisiyle kaçamak peşinde.
[nggallery id=7]
~
Özetle gerçekten güzel ve doyurucu bir gün oldu benim için. Geldim geleli pek fırsatım olmadı yöresel bir şeyler yiyip içmeye. Bu vesileyle bir kaç adım yol almış oldum. Asıl yeme faslı başlamadı tabi. Sadece ısınma turları atıyoruz.
Bu seneden geçti ama, Mart ayında yolunuz Budapeşte’ye düşerse mutlaka etkinlik takvimini kontrol edin. Eğer fırsatınız varsa da bir sonraki festivali kaçırmayın!