Bu sene hediye anlamında oldukça şanslıyım. Geçenlerde Selçuk‘un Apple TV sürprizinden bahsetmiştim. Bugün ise Emrah ve Bilgen‘in büyük bir derdime derman oldukları SSD sürprizlerinden bahsedeceğim.
~
SSD adını belki duymuşsunuzdur, belki de duyacaksınız. Böyle şeyler ilginizi çekmiyorsa muhtemelen hiç duymayacaksınız.
SSD, Solid-State Disk, Türkçe karşılığıyla Katı-Hal Disk Sürücüsü olarak ifade edilen bir çeşit sabit disk. Geleneksel sabit diskler gibi dönen disklere (manyetik kayıt ortamlarına) sahip olmayan, mekanik parçaları bulunmayan günümüz flash disklerine benzer kayıt ortamları bulunan yeni nesil sabit disk sürücüleri.
Geleneksel sürücülerde yer alan dönen/mekanik mekanizmaya sahip olmadıklarından dolayı daha az ısınan, sessiz çalışan, olası darbelere/sallantıya daha dayanıklı ve elbette ki çok daha hızlı (geleneksel sürücülerde hız ortalama 150 MB/s ike SSD’lerde 500 MB/s civarında) olması SSD’nin en büyük avantajları.
Dezavantajları ise, şu an için sahip oldukları yüksek fiyat ve bu fiyatlara alınabilecek düşük kapasiteler. Nitekim piyasada henüz 60/64 GB ve 120/128 GB’lık modelleri 300 TL seviyelerine inmiş vaziyette. 250/256+ GB modelleri hala el yakıyor.
~
2001 yılından beri bir şekilde –babamdan otlanarak veya sağdan soldan edinerek– dizüstü bilgisayar kullanıyorum. Yaklaşık 3 yıldır da ilk kez paraya kıyıp satın aldığım 13″ lik Apple MacBook Pro bilgisayarımı kullanıyorum. 1998 yılında ilk sahip olduğum bilgisayarda yüklü olan Windows 3.1’den beridir ilk kez düzenli olarak farklı bir işletim sistemi kullanmaya (bir dönem kendimi kaptırdığım Linux furyasında çok çeşitli dağıtımları denedim ancak bir taraftan da Windows kullanmaya devam ettim) 2010 yılında Mac OS’a tamamen geçerek ara (son?) verdim.
O zamandan beridir büyük bir keyifle bilgisayarımı kullanmaktayım ve gayet de kendisinden memnunum. Genel kullanımda hiç bir problem yaşamasam da çok yoğun fotoğraf ve video düzenlemelerinde zaman zaman meydana gelen yavaşlamalarla can sıkmaya başlamıştı. 4 GB’lık RAM’ini 8 GB’a arttırmak bir nebze olsun rahatlatsa da yine de istediğim şekilde, hani o kaymak gibi akıyor derler ya hah işte o halde, kullanamadım.
Bu noktada SSD fikri aklımı çelmeye başlamıştı. Zira her deneyen, her konuyla ilgili bir şeyler yazan bilgisayarının nasıl da hızlandığını anlatıp duruyordu. Ben de alsam mı almasam mı diye gidip gelirken imdadıma Emrah – Bilgen ikilisi yetişti ve bir adet OCZ’nin 128 GB’lık Vector modelinden hediye ettiler.
~
Benim SSD’den beklentilerim çok basitti, o yüzden öncesinde ve sonrasında benchmark testleri, okuma/yazma performans testleri vb. herhangi bir şey yapmadım, yapmaya gerek duymadım. Zira rakamların aslında –pratikte bir karşılığını göremedikten sonra– çok da bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum.
Nitekim benim beklentilerim dediğim gibi çok temel:
- Bilgisayar daha hızlı açılsın ve kapansın. Burada açılmadan kastım sadece açılış ekranının gelmesi değil. Malum bir de ondan sonra kullanılabilir hale gelme faslı var.
- Mutlaka ki bu devirde herhangi bir elektronik eşyaya çok fazla güvenilmez ama yine de ufak tefek sarsıntılarda hemen hata vermesin, bir parça daha sağlam/güvenli olsun.
- Sessiz çalışsın –ki vakti zamanında mevcut 5400 rpm’lik sabit diskimi sırf daha fazla gürültü yapar endişesiyle 7200 rpm’lik daha yüksek kapasiteli ve hızlı bir diskle değiştirmekten kaçındım-. Özellikle MacBook Pro’ya geçtikten sonra sese karşı çok daha hassas oldum. Diğer bilgisayarları(mı) kullanırken çıkan fan ve sabit disk okuma sesleri ve hatta MacBook’a bağladığım harici disklerin sesleri bir süre sonra rahatsız ediyordu beni. Biliyorum çok abartıyor gibi duruyorum ana inanın bana bir süre sonra ne demek istediğimi hissediyorsunuz/anlıyorsunuz.
- Kullandığım uygulamalardaki yavaşlamalar ortadan kalksın, iki işlem arasında beni sinir edecek bir bekleme olmasın.
Bu kadar. Daha fazlasını istemiyor, beklemiyorum.
Diskin büyüklüğü de benim için çok önemli değildi. Nitekim 128 GB hayli hayli yeterli oluyor. Fotoğraf ve videolarımı zaten harici disklerde bir-iki kopya şeklinde saklıyorum. Bilgisayarda sadece sürekli kullandığım, ihtiyacım olabilecek dosyalar ve uygulamalar bulunuyor. Bunlar için de 128 GB fazlasıyla yeterli oluyordu. O yüzden öyle 1 TB vb. ütopik disk alanlarına şu aşamada ihtiyacım da yoktu.
Bilgisayarı kurmadan önce, en azından açılış kapanış sürelerindeki farkı görebilmek için ölçüm yaptım.
~
OCZ Vector 128 GB – 2.5″ Solid-State Disk
Burada araya girip OCZ’nin Vector modeli SSD diskinden biraz bahsetmek istiyorum.
~
OCZ’yi ben yüksek performanslı bellekleriyle tanımış, bilmiştim. Hatta vakti zamanında MacBook Pro için aldığım bellekler de OCZ’nindi. Neden sonra SSD işine de giren OCZ başlarda farklı firmaların kontrolcüsünü kullanırken Vector serisi ile birlikte tamamen kendi tasarladıkları ve ürettikleri Indilinx kontrolcülerini kullanmaya başlamışlar. Yani, baktığımızda aslında Vector serisi SSD diskler, OCZ’nin kendi tasarlayıp ürettiği ilk diskleri(ymiş).
~
Teknik detaylarına girip çok kafa ütülemeye gerek yok nitekim kendi web sitesi başta olmak üzere internette çok sayıda detaylı bilgiye ulaşmak mümkün.
- Dediğim gibi OCZ’nin kendi tasarladığı Indilinx kontrolcü kullanan disk bilgisayara SATA portundan bağlanıyor ve 6 Gb/s hızı destekliyor (maalesef bendeki MacBook Pro Mid2010 en fazla 3 Gb/s’i destekliyor; yani tam performans da alamıyorum).
- Disk 115 gr ve 7 mm’lik kalınlığa –inceliğe– sahip. 2.5″lik diskler için uygun olan yuvalara sorunsuzca takılabiliyor. Eğer ki masaüstü bilgisayara -veya 3.5″lik diskler için uygun olan yuvalara takmak gerekirse bunun için cihazın içinden çıkan aparat kullanılabiliyor.
- Disk 1.3 milyon saat çalışmayı garanti ediyor.
- Çalışır vaziyetteyken 2.3 W, boştayken ise 0.9 W enerji tüketiyor.
- Eğer ki günde 20 GB veri yazarsanız, 5 yıl boyunca da garanti veriyor. Bu oldukça iyi bir rakam. Nitekim her gün 20 GB veri yazmak demek zaten başlı başına büyük bir iş.
- Veri yazma/okuma hızları da kağıt üzerinde gayet iyi duruyor. 128 GB’lık model için 550 MB/s’lik okuma ve 400 MB/s’lik yazma hızı kulağa gayet de hoş geliyor.
- Trim desteği var ve sorunsuz bir şekilde Windows/Mac OS/Linux altında kullanılabiliyor.
Trim desteği demişken burada da bir parantez açayım. Windows işletim sistemi otomatik olarak TRIM’i destekleyip aktif hale getirirken Apple tarafından –her zaman olduğu gibi– işler biraz karışık. OS X Mountain Lion ile SSD’ler içim Trim desteği geldi. Fakat –her zaman olduğu gibi– Apple işleri biraz yokuşa sürüyor. Kendi taktığı SSD’lerde TRIM otomatik olarak aktif hale gelirken sizin/bizim elle taktığımız SSD’lerde TRIM desteği otomatik olarak aktif hale gelmiyor. TRIM desteğini aktif hale getirmek için ya ufak bir uygulama yüklemeniz ya da Terminal aracılığıyla bir iki komut çalıştırmanış gerekiyor.
- Yazılım olarak Trim Enabler 3.0 uygulamasını kullanabilirsiniz. Oldukça ufak, kullanışlı ve TRIM’i ücretsiz olarak aktif hale getirebiliyorsunuz. Dilerseniz daha farklı özelliklerini kullanmak için satın alabilrsiniz. Ama dediğim gibi bizim ihtiyaç duyduğumuz TRIM seçeneğini ücretsiz olarak aktif hale getiriyor.
Uygulamayı şuradan indirebilirsiniz: TRIM Enabler 3.0
- Diğer yöntem ise –bence– daha pratik ve hızlı. Yapmanız gereken Terminal uygulamasını açmak ve aşağıdaki bağlantıda yer alan komutları peşi sıra yazmak.
> OS X Mountain Lion üzerinde TRIM’i aktif hale getirmek
İşlemleri bittikten sonra Elma işaretine tıklayıp açılen menüden
Bu Mac Hakkında (About This Mac) > Daha fazla… (More Info…) > Sistem Bilgisi (System Report)’u seçin.
Gelen ekrandan SATA/SATAExpress altında SSD diskini göreceksiniz. Üzerine tıklayınca TRIM Support kısmında “Yes” yazıyor olması gerekiyor.
~
Ayrıca diski merak edenler şuradan Levent Pekcan ve Murat Gamsız ikilisinin podcastini seyredip detaylı bilgi alabilirler:
~
Kutu içeriğinde neler var?
~
MacBook Pro’nun üzerinde halihazırda Hitachi tarafından üretilen 5400 rpm dönme hızına sahip olan ve nispeten sessiz çalışan 250 GB’lık sabit disk bulunuyordu. Bir kaç kez 7200 rpm’lik daha hızlı/büyük boyutlu bir diskle değişmenin eşiğine gelmiş olsam da ses sorunu/korkusu yüzünden bir türlü değişemedim.
~
Yeni diski taktıktan sonra ilk iş sıfırdan OS X Mountain Lion kurmak oldu. Kurduktan sonra da hızlıca gereken yazılımları yükleyip dosyalarımı geriye kopyaladım. Sonrasında ise sayısal değerler içeren tek testim olan açılış/kapanış testini yapıp süreleri yeniden ölçtüm.
Önceki değerleri hatırlıyoruz di mi?
~
Açılış ve kapanış sürelerine baktığımızda, ilk etapta gayet umut verici duruyordu.
Geri kalan kısmı benim için sayısal değerlerden ziyade hissiyatla ilgiliydi. Özetlemem gerekirse:
- Evet SSD dedikleri nane dedikleri kadar hızlı.
- Benim bilgisayarım Core 2 Duo işlemciye sahip ve SATA portu 3 Gb/s hızına kadar destek veriyor. Core i3/5/7 işlemcilerle ve 6 Gb/s hızı destekleyen SATA portlarıyla çok çok daha iyi sonuç vereceğinden şüphem yok.
- Ses konusundaki takıntımdan yukarıda bahsetmiştim. Sanırım ilerleyen dönemlerde çok daha hassaslaşacağım bu konudan. Zira önceden az da olsa duyduğum sabit disk okuma sesi tamamen ortadan kalktı. Sıfır ses. Video düzenlemesi yapmadığım sürece ayda yılda bir, oldukça nadiren fan sesi duyardım bilgisayarda. Gerisi cırt cırt disk sesiydi. Şimdi o da gitti, enfes oldu.
- Ben istediğimi elde ettim. Öncelikle açılış ile kullanım arasında geçen belirli bir zaman dilimi vardı, o ortadan kalktı. Keza bazı uygulamaları çalıştırmamla aktif kullanmaya başlamam arasında geçen süre de yazılımına göre ya ortadan kalktı ya da hissedilir derecede azaldı. Fotoğraf düzenlemek için Adobe firmasının Lightroom ve Photoshop uygulamalarını, video düzenlemek içinse Apple’ın iMovie ve Final Cut Pro X uygulamalarını kullanıyorum. İkisinde de hissedilir derecede performans artışı oldu. Özellikle Lightroom’a çok fazla fotoğraf içeren albümleri yüklediğimde fotoğrafları düzenlerken, efektleri önizleme yaparken ve düzenlenen fotoğrafları dışa aktarırken çok uzun/sancılı bir süreç vardı; tamamen ortadan kalktı, epey rahat ettim.
- 128 GB’ın yetip yetmeyeceği konusunda şüphelerim vardı, nafileymiş. Sistem kurulumu yaklaşık 15 GB’lık alan tuttu. İhtiyacım olan (ve hatta her ihtimale karşı yüklediğim fazlalık) programlar ve bilgisayarımda tutacağım dosyalar da 15 GB civarında. Yani asıl ihtiyacım olan program+dosyalar 30 GB’lık alan kapladı. Geriye kalan 90+ GB zaten fazlasıyla bana yeterli olur.
~
Eğer ki işinizi gören bir bilgisayarınız varsa ve “Bilgisayarımı değiştirmek istemiyorum ama hızlandırabilirsem ne de güzel olurdu.” diyorsanız SSD opsiyonunu mutlaka değerlendirin. Yaptığınız işe göre elbette ki değişkenlik gösterir ama RAM yükseltmesinden, işlemci güncellemesinden vs. çok daha hissedilir/gözle görülür performans artışı olduğunu göreceksiniz SSD’ye geçince.