Prison Break, WGA’nin grevine kurban gidip 13. bolumle apar topar bitince haliylen insan bosluga dusebiliyor seyredecek birsey bulamayinca. Lost kismen de olsa o eksikligi kapatiyordu aslinda. Ozellikle 5. bolumuyle birlikte apayri bir kivama geldi. Keske ayni sekilde devam etseler. Etseler de gerci ne kadar edecek ki? 5. bolum oynadi. Cekilmis olan 3 bolum daha kaldi. 8. bolumden sonra da tatile giriyor. Bi de Nisan’in son haftasi 9. bolumle baslayip bu sezon planlanan 16 bolum yerine 13 bolumle 4. sezona veda edecek. Kalacak yine elde avucta sorularla. Gerci son bolum gibi 3-4 bolum daha yapsalar en azindan sisimiz biraz iner 😛
Neyse bosluktan bahsediyorduk. Bu diziler yuzunden film izlemeyemez hale geldim. Aslinda izlemesine izliyorum ama acip filme baslamak kismi zor geliyor. Alistik 20 dklik, 40dklik dizilere simdi oyle 2-3 saat olunca insan oturamiyor. O yuzden 3-4 bolum dizi, 1-2 film seklinde gecistiriyordum gunleri. Lakin siradisi doktorumuz Dr. Gregory House ile tanisinca filmlerin pabucu bir sureligine dama atildi. Etrafta bol miktarda bulunan bu hastane dizilerine cok da sicak bakmiyor(d)um acikcasi. Arkadaslar icin indirdigim Scrubs ve Grey’s Anatomy’nin sadece 1-2 bolumen dayanabilmis ve listemden kaldirmistim. Ancak ne seyredeyim derken oldukca ovulen House’un ilk 3 bolumunu izledim. Arkadasindan da sonraki 3 bolumu derken su aralar 1. sezonu neredeyse bitmek uzere. Diger dizilerden ayriliyor veya ben onyargili davranip ayiriyorum. Aslinda House’a da baktigimda dizinin belki de yarisini anlamiyorum. Havada ucusan terimler, ilac, hastalik isimleri derken konusmalar, altyazilar akip gidiyor. Ancak yine de seyrettiriyor kendini uyuz herif ?! . Dizinin goruntulerini, tonlandirmalari, kamera acilarini oldukca begendim. Sade jenerigi de oldukca guzel ve basarili olmsu. Dizide ozellikle Gregory House karakteri gercekten muthis. Bi insan bu kadar ukala, ancak bu kadar uyuz, tum bunlara ragmen de bu kadar hakli olabilir. Ukalaligi da buradan geliyor herhalde. Ayni sekilde mizahi yonu de yine bu ukalaligindan kaynaklaniyor buyuk bir olasilikla. Hugh Laurie oldukca basarili ve iyi bir is cikariyor. Dizinin, ne hastane detaylariyla, ne hastalik detaylariyla, ne konusmalarla ne de baska birseylerle cilkini cikarmiyorlar. Hepsi dozajinda. Ara ara ekrana gelen vucud icindeki efektler, goruntuler de cok basarili ve dozunda olmus. Umdumugun aksine oldukca keyifli ve seyredilesi bir hastane dizisi olmus House M.D. ; dizi arayanlara tavsiye olunur. En azindan 1-2 bolum seyredip kendiniz karar verin. Ayrica yanlis bilmiyorsam dizi doktorlarin danismanliginda cekiliyormus. Yani gerceklere dayaniyor demek yanlis da olmaz (doktor olmadigindan ancak bu kadarini soyleyebiliyorum :P) . Ayrica yer yer yapilan gondermeler de harika olmus, tadina tad katmis.
How I Met Your Mother’in tatile girmesinin ardindan kapildigim umutsuzluktan sonra 3. sezonu tekrardan seyrederken vakti zamaninda oldukca ovulen ve sitcomun onculerinden tabir edilen Friends’i de bi kenarda tutuyordum. How I Met Your Mother’in 17 Mart itibariyle geri doneceginin sevinciyle o zamana kadar dedim vakti Friends’le gecirelim. Ilk basta alismasi biraz zor geliyor ama sonradan alisiyor insan. Yabanci sitcomlarin aslinda en cok bu tarafini seviyorum. 20 dk gibi oldukca yeterli bir zamanda fazlasiyla yapmak istediklerini yapiyorlar. Cilkini cikarmadan hersey baslayip bitiyor. Ara ara bir doz Friends de iyi gidiyor, hastaneden hastaliklardan bikinca.
Bu arada izlenecekler listesi de yine artmaya basliyor. Bir sekilde ucundan kiyisindan baslamak gerek.