İkinci kez aynı amaç için yola çıkmıştık.
Santa Harabeleri’ne gidecektik!
İlk seferinde Cep Herkülü ne kadar gayret etse de su koyvermiş, yolun yarısından distribütör arızası nedeniyle hoplaya zıplaya dönmüştük.
Sorun çözülmüştü sanmıştık. Bu sefer Cep Herkülü’nün bu son yolculuğunda hedefimizde yine Santa Harabeleri vardı. Bu sefer farklı bir rotadan, Taşköprü Yaylası üzerinden gidecektik Santa’ya.
Yine olmamıştı, Cep Herkülü artık eceline susamış misali yine yukarıya çıkmamıza izin vermemişti.
~
Hani derler ya her işte bir hayır vardı. Bizim de bu işteki hayrımız Selim Abi ile hoş sohbeti ile tanışmamız oldu.
Santa’ya çıkamayacağımız konusunda Hüseyin’le hemfikir olduktan sonra hemen pes etmedik, yönümüzü Pilav Dağı’na döndürdük. “Burada bir tesis, tesisin de lezzetli mi lezzetli bir sac kavurması var.” şeklinde kulağımıza çalınmış bir bilgi kırıntısının peşine düşmüştük.
~
Hangi işimiz doğruydu ki bu doğru olacaktı?
Yol boyunca hiç bir tabela görmeden, ya şundadır ya bunda diyerek Pilav Dağı’na ulaştık. Aslında Pilav Dağı’na ulaştığımıza da emin değildik. Ne zamanki Türk-İspanyol Anıtı’nı bulduk; hah tamam o zaman geldik diye ikna olduk.
~
Dağın zirvesine çıktıktan sonra ayrılan yolda o piti piti sayarken aşağıda tesis görünce sağa doğru devam edip “Yok abi orası değildir.” diye girmediğimiz sapağın aslında orası olduğunu farkedip sonunda Pilav Dağı – Yavuzyılmaz Tesisleri’ni bulduk.
~
Neden sonra tabela konusundan söz açılınca öğrendik ki biz çok farklı bir yoldan gelmişiz; normalde orası pek de kullanılan bir yol değilmiş o yüzden henüz tabelandırılmamış. Dedim ya, hangi işimiz doğruydu ki?
~
Tesisin sahibi Selim Abi, aslen Elektrik-Elektronik mühendisi. Ankara’da okumuş, yaşamış, çalışmış. Neden sonra ise her şeyi geride bırakıp ailesi ile birlikte turizmle uğraşmak üzere köyüne geri dönmüş. “Babadan gelen/kalan bir yetenek bu.” dediği ustalığıyla da burada çok güzel bir tesis inşaa etmeye başlamış.
~
Her şey bir tarafa sadece “Elelam ne der? Sen ne yapıyorsun yahu?” söylemlerine kulak asmayıp kalbinin sesini dinlemesi bile takdir edilmesi için yeter de artar bir neden aslında.
Gelirken sadece ailesini ve eşyalarını getirmemiş. Yanında çok daha önemli, çok daha büyük bir şey varmış: Hayalleri. Konuştukça; anlattıkça – dinledikçe ne iyi yapmışsın be abi! demeden alamıyorsunuz kendinizi. Gözlerinin içi parlayarak anlattığı hayallerini heyecanla, bir solukta dinliyorsunuz. Daha da güzeli, o kadar kısa süre içerisinde yaptıklarını görünce aslında o hayallerin gerçekleşmesinin ne kadar da yakın olduğunu görüyorsunuz.
~
İlk olarak küçük bir salon/lokanta ile başlamış. Şu an grupların kalabileceği 3 odalı bir eve çevirdiği yer için zamanında eşiyle “Çok büyük oldu burası.” diye anlaşmazlığa bile düşmüşler.
~
Neden sonra bakmışlar ki yetmiyor yenisini yapmışlar. Bakmışlar ki yetmiyor, yeni binaya bir kat daha çıkmışlar. Öyle ki küçük oğlu –küçük derken gerçekten küçük 🙂– Şehzade İbrahim şimdiden bir kat daha çıkma planları yapmaya başlamış.
~
Bu işin yeme-içme kısmı.
Bir de konaklama kısmı var.
Başta sadece misafirlerin (evet onlar misafir, müşteri değil) karnını doyurdukları bu yerde artık onları konuk da ediyorlar. Halihazırda kendi elleriyle yaptığı 2-3 kişilik bungalovlara yenileri en kısa zamanda eklenecek.
~
Derseniz ki arkadaş ben kamp yapmayı seviyorum, yaylaya gitmişim evle falan ne işim olur; o zaman hemen tesislerin bahçesinde kampınızı da kurabilirsiniz; siz yeterki isteyin.
~
Gelgelelim asıl meseleye.
Biraz sohbet edip tesisleri gezdikten sonra içeriye giriyoruz. Şimdilik burada misafirler ağırlanıyor, karınları doyuruluyor. Seneye bu bölüm komple mutfak olacakmış, üstte yeni yapılan restoranda ağırlayacakmış yeni gelen misafirleri. Açık havada yemeğin tadına tad katmak isteyenler için de çok güzel bir balkon da yapmış.
Dallanıp budaklanmadan, şu an için gayet basit bir menüsü var: alabalık ve(ya) sac kavurma.
Bu kadar.
Kafa karışıklığı yok, üzerine dakikalarca düşünmek yok. Ya balık, ya et! Menüden dilediğinizi seçiyorunuz. Ayrıca dilerseniz birbirinden lezzetli yöresel tatlar ve organik sebzelerle süslenmiş kahvaltıyı da tercih edebilirsiniz; keyfiniz bilir.
~
Biz sac kavurma için geldiğimizi söylüyoruz ve kenara geçiyoruz.
~
Selim Abi, sosyal medyanın önemini kavrayan ve bunu aktif olarak kullanan ender kişilerden biri. Aktif bir şekilde Facebook’u kullanıyor.
Tüm misafirlerinin fotoğraflarını çekiyor ve Facebook sayfasında paylaşıyor ve hatta misafirlerini etiketliyor. Böylece çok da güzel bir arşiv de tutmuş oluyor. Zaten kendisi de söylüyor. “Facebook üzerinden daha çok insanın haberi oluyor, daha fazla kişiye ulaşabiliyoruz.” Sadece misafirleri değil, sofraları da paylaşıyor. Zaten gelenler diyor, gelmeden önce fotoğrafı gösterip “Biz de aynı masadan istiyoruz, yarın sabah oradayız!” diyerek geliyorlar.
Olur da zamanınız olursa, hem temiz hava alayım hem de iki çift laf ederiz derseniz mutlaka Yavuzyılmaz Tesisleri’ne uğramayı ihmal etmeyin. Maçka üzerinden yaklaşık 20 dakikada rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Hele ki –başlı başına ayrı bir yazı konusu olabilecek– ileriye yönelik olarak yapmayı planladıklarını bir dinleyin Selim Abi’nin ağzından, o zaman kesinlikle orada bulunmaktan pişman olmayacaksınız!
> Pilav Dağı – Yavuzyılmaz Tesisleri Facebook Sayfası‘na git.
Doğa güzel fakat hizmet kalitesi ve müşteri memnuyeti olarak tavsiye etmiyorum. Kendiniz salatalık domates peynir ekmek alıp ormanda yeseniz inanın daha güzel olur.