Sürekli yolda izde olanlara, çok dolaşanlara hep aynı şeyi söylerler, aynı soruyu sorarlar.
Leyleği havada mı gördün?
Söylenenlere göre o yıl görülen ilk leylek havada ise yılın geri kalanı gezilerek geçirilirmiş.
Şahsen benim bırak havada görmeyi, yakın zamanda leyleği gördüm dahi yoktu. Ama şöyle dönüp de son 1 ayıma bakıyorum da…
~
Erasmus’un son ayı tüm öğrenciler için üç aşağı beş yukarı sanırım hep aynı iki şeyi ifade ediyor. Yaklaşan dönem sonu sınavları ve sınavlar ile Türkiye’ye dönüş arasında yapılacak kısa bir Avrupa gezisi. Genelde gördüğüm gezi programı da -Avrupa’nın neresinde olunduğundan bağımsız olarak- Viyana, Prag, Bratislava, Budapeşte, Barcelona, Roma, Venedik, Paris ve Amsterdam. Daha sonra da Erasmus yapılan ülkeye bağlı olarak Doğu’dakiler için Belgrad, Krakov, Kiev, Bükreş; Batı’dakiler içinse Pisa, Floransa, Milano, Madrid, Porto, Lizbon vb. şeklinde bütçeye göre uzayıp kısabilecek bir liste oluşturulabiliyor.
Haziran başında ayarladığımız 1 haftalık bir zaman diliminde İnci ve Sezin’le biz de kısa bir İtalya ağırlıklı tur yaptık.
Aslında Paris’ten sonra 1 gün Port, 4 gün de Barcelona şeklinde devam eden bir program vardı. Ancak kırk türlü değişken sonrası Paris’ten Katowice’ye oradan da Brno’ya döndük. 1 hafta boyunca Venedik’i, Pisa’yı, Floransa’yı, Roma’yı ve Paris’i gördük. Bir sürü fotoğraf çekip epeyce not aldım. İnşallah her biri için bir şeyler yazacağım.
~
Türkiye’ye dönüşümü Temmuz’un ilk haftasına planlamıştım. Sonra değişen programımla 23 Haziran’a dönmeye niyetlendim. En son Emrah’tan gelecen cazip bir teklifi değerlendirmek üzere 18 Haziran’da Viyana’da THY uçağında buldum kendimi. Erken dönüp hem bir hafta bir taraflara kaçma için zamanım olacaktı hem de Budapeşte’de toparlayamadığm bir raporu biraz daha kafamı toplayarak tamamlayabilecektim.
Trabzon’a döndükten 2 gün sonra yola çıktık Emrah’la. Sinop’a gidip 1 hafta kalacak oradan da Ankara’ya uğrayıp bir kaç işi halledip Trabzon’a dönecektik.
Şunu farkettik ve hemfikir olduk. Biz göçebe bir toplumdan bugünlere geldik ve yerleşik düzen kesinlikle bize göre değil. 6 gün Sinop’ta yatarız, dinleniriz dedik. 3. gün e hadi gidelim ne yapacağız burada ya döndü iş. Duramadık, rahat battı. Planladığımızdan erken Ankara’ya gittik. 2 gün de burada kalıp Cuma günü –6 günün ardından neredeyse 2000 km yol katetetmiş olarak– Trabzon’a döndük.
~
Buraya kadar olanları planlıydın. Bu andan sonra ise işler değişti. Ankara’dan Cuma günü öğlen evi kapatıp kilitleyerek ayrıldık. Cumartesi akşam üzeri Ankara’daki komşulardan biri annemi aramış; Ankara’daki eve hırsız girmiş!
İlk izlenim evden herhangi bir şeyin alınmadığı yönündeydi. Komşu girmiş bakmış hiç bir şeye dokunulmamıştı ama dış kapı mahvolmuştu. Durum böyle olunca Pazar akşamı Ankara’ya gitmek üzere hareket ettim.
Eve geldiğimde de kapının mahvolduğunu gördüm. Görünüşe göre gün içerisinde hırsız eve girmiş. Artık acelesi olduğundan mı, panik olduğundan mı yoksa öğrenci evi olduğundan mı bilinmez bir şey almadan, bir şeye dokunmadan evden çıkmış. Biz evden ayrılmadan notebook’u kargoyla İstanbul’a Selçuk’a göndermiştik. PS3’ü de alıp Trabzon’a gelmiştik. kitap defter dışında sadece bir TV vardı. Hani kapıyı kırmak yerine direkt televizyonu verseydik, daha ekonomik olurdu bizim için; öyle bir televizyondu o da.
İlk kez başımıza böyle bir iş geldi. Allah’tan bir sıkıntı kayıp olmadan da ucuz atlattık. Kapıyı değiştim ve şimdi geri dönüyorum.
~
Budapeşte’den döndükten sonra 2 gece evde kalıp ertesi gün yola çıktım. 5 ayın ardından tam olarak eve yerleşememiştim; her şey sağda soldaydı. Sinop turundan sonra artık durulmaya hazırdım. 2 gece evde kaldım, biraz daha düzene girdim ve yine apar topar evden ayrılmak durumunda kaldım.
Bugün günlersen Salı. 4 günlük süreçte ikinci kez Ankara’dan Trabzon’a dönüyorum. Çok evcimen bir insan da değilim, yolda izde olmayı da severim; yadırgamam. Ama artık -en azından bir süreliğine- evde olmak istiyorum. Ağız tadıyla biraz dinlenmek, yerleşmek istiyorum.
Ondan sonrası için çeşitli planlar zaten var.
~
Kapak Fotoğrafı: European White Stork by Council66