Budapeşte’de insanlar inanılmaz şekilde tatlı tüketiyorlar. Birbirinden ilginç, mis kokulu kekler, donutlar, pastalar, çörekler… Tüm metro istasyonları buram buram kokan çörek kokusuyla tüm gardınızı düşürüyor, sizi kendine çekiyor. Benzer şekilde market rafları da aynı. Rengarenk, biribirinden çekici çikolata reyonları arasında kayboluyorsunuz; hele ki benim gibi canınız çekmeye dünden razı biriyseniz. Elimden geldiğince karşı koymaya çalışıyorum (külliyen yalan).
O konuya sonra geleceğiz. Sadece, şimdilik, şunu paylaşmak istiyorum.
Hepimiz bir A-ha! anı vardır. Ben de geçenlerde bir tanesini yaşadım. Oreo adını ilk kez The Dipr’ın ilginç kurabiye kaşıklarıyla duymuştum. Sonra bakınca herkesin bir ucundan methettiğini gördüm.
Geçenlerde markette dolaşırken raflarından birinde rastladım Oreo‘ya. Denemek için bir paket alayım derken büyük 4’lü paketlerinin olduğunu gördüm, attım sepetime.
Neden sonra evde dur şunları bir deneyeyim diye kutusunu açtığımda ilk hayal kırıklığı karşılaştım. Evet doğru, kutunun içinde 4 paket vardı. Lakin tek sorun, her pakette sadece ve sadece 4 tane Oreo olmasıydı!
1 kutuda 4 paket, her pakette 4 tane. Toplasan dibi başı 16 tane Oreo ediyor. 16 parça piskevüt için bu yaygara nedir anlamadım. Nefsime hakim olup itinayla kutusuna geri koydum paketleri. Acil ihtiyaç anı için.
Şaka lan, şaka.
O kadar açtık, hayal kırıklığını yaşadık. Dedim bari bir paketi açayım da tadına bakayım nedir bu kadar abartılan şey diye.
Eveet. Eveet. Biliyorum. Ben de biliyorum. Bildiğin Eti Negro bu.
Affınıza sığınarak söylüyorum: Nah!
Alakası yok. Aynı hataya ben de düştüm. Dış görünüşüne göre yargıladım ve umarsızca tamamını birden ağzıma attım ve hoyratça ısırdım! Ve o an kilitlendim. Bir süre çıkardığım yegane ses: “Mmmm, mmmhhh, mmmmmmmhhhhh” oldu. Evet aynen öyle. Konuşamadım (sanki etrafta biri var da konuşacak?!). O küçücük bisküvitin içine öyle bir lezzet sığdırmışlar ki, şimdi daha iyi anlıyorum neden herkesin kıyameti kopardığını, şimdi daha iyi anlıyorum koca pakette niye sadece 4 tane Oreo olduğunu. Zira 1 tanesi bana bunu yapıyorsa bir seferde 16 tanesi kimbilir neler yapardı? İnsan aklını kaçırır?!
İnanmıyorsanız buyrun?!
Tabiki en büyük kararsızlıklardan biri “Kreması mı? Bisküvisi mi?” olunca kaçınılmaz olarak bir şekilde bu ikisini birbirinden ayırma gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu noktada da fizikçi David Neevel’in krema-bisküvi ayrıştırıcı freze tezgahı OREO Separator devreye giriyor. Adam(lar) yapmış!
Oreo Separator #1
~
Bu arada sonraki dönemde farklı ayrıştırıcı cihazlar da üretilmiş olup bu konudaki bilimsel çalışmalar da yoğun olarak devam ediyor.
Oreo Separator #2
~
Oreo Separator #3
~
Oreo Separator #4
~
Oreo Separator #5
~
Bu arada Oreo’dan aldıktan sonra başka bir rafta da o arkada gördüğünüz Milka’yı gördüm, onu da attım sepete. Oreo’nun lezzetinin biraz daha zaptedilmiş ve küçük dozlarda çikolatayla beraber almak isteyenler için olanı; pek leziz.
Ayrıca itiraf ediyorum. Normalde maksimum haz için diyorlar ki süte bandırarak yiyion Oreo’ları. Ama hiç kusura bakmayın, 3 tanesini dayanamayıp sade bir şekilde gömdüm. Sırf ayıp olmasın diye 4. paketi sütle yedim.
Aslında nasıl yediğim/yenileceğiyle ilgili de bir video hazırlayacaktım ama baktım da çoktan yapılmışı var. Buyurun buradan devam edin:
Ve hatta sonrasına şu iki eğlenceli reklamı da izleyin.
~
Bu arada, artık #OreoTürkiyede!
One Reply to “Oreo: Çılgın Bir Bisküvi”