Rush Filmi ve Formula 1 Dünyasından Hikayeler

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim de boşu boşuna bu kadar yazıyı okumak zorunda kalmayın, zaman kaybetmeyin. Gidip filmi seyredin, mutlaka! Formula 1’i seviyor/takip ediyor olsanız da olmasanız da, filmi seyredin!

Geçenlerde vizyona giren, Formula 1’deki Lauda-Hunt çekişmesini konu alan gerçek hayattan uyarlanmış bir film Rush. Film o kadar iyi olmuş, beğenilmiş ki IMDB Top 250 listesine girmiş ve şu an 186. sıraya kadar da yükselmiş vaziyette.

İlk olarak 1950 yılında İngiltere’nin Silverstone pistinde yapılan yarışla başlayan Formula 1’i ben ancak 2001-2002 yılları civarında takip etmeye  başladım sanırım. Nasıl oldu, nerede gördüm de dur bir seyredeyim dedim bilemiyorum, hatırlamıyorum. Herhalde TV’de rastlamışımdır. O dönemlerde yarışları seyretmek için şimdilerde olduğu gibi takla atmaya, çeşitli servislere üye olmaya gerek yoktu. Okay Karacan ve Serra Demirkol ikilisinin efsanevi sunumu ve yorumlarıyla NTV’de seyredilebiliyordu. Neden sonra önce CNN Türk’e ve sonra TRT’ye geçen yayın hakları son olarak da D-Smart’a geçti ve öyle televizyonu açar açmaz seyredebilme lüksü ortadan kalktı.

Seyretmeye başladıktan sonra artan ilgimi sağda solda bulduğum eski videolarla/yazılarla körüklemeye, merakımı ise o dönemlerde üye olduğum Türkiye F1 Forumları‘nda gidermeye çalıştım. Forum üzerinde bir çok güzel insanla tanışma fırsatım da oldu.

Bir konuya ilgi duymaya başlayınca etrafınızda zamanla benzer ilgi alanına sahip insanlarla çevriliyor: Ya önceden onlar da takip ediyor oluyor ama siz bilmiyorsunuz ya da bir şekilde siz de onları bu çılgınlığın içine çekiyorsunuz. 2003 yıllarında bir avuç insan yarış hafta sonları bir araya gelip bir mekana gidip yarışları hep birlikte seyrediyor, üzerinde uzun uzadıya tartışıyorduk. Sonra bir araya gelmeler sıklaştı ve yarış hafta sonlarını seyretmek dışında kendi yarış hafta sonlarımızı yapmaya başladık. Bu sefer toplanma yerlerimiz internet cafeler, amacımız ise F1 simülasyonlarında yarış yapmak oluyordu. O heyecanla, bir dönem de üniversitede Motorsporları üzerine bir kulüp kurmaya teşebbüs ettik ama birlikte oturup yarış seyretmekten ileriye geçemedi gerçekleştirdiğimiz etkinlikler.

Güzel zamanlardı.

Ve her güzel şey gibi bitecekti.

Zaman içerisinde artan güvenlik önlemleri (suçu birine/bir şeye atmam lazımdı), gittikçe otomatikleşen araçlar eski seyir zevkini ortadan kaldırmaya başladı. Bir noktadan sonra sizi heyecanlandıran oturduğunuz koltukta atlayıp zıplatan geçişler yerini tek sıra halinde başlayan ve neredeyse sıralamada hiç bir değişiklik olmadan biten yarışlara bıraktı. Hal böyle olunca, bir noktadan sonra da, ilk başlarda sadece ilk 5-10 turu seyredip, sonraları sadece internetten sonuçları takip edip ve en sonda da “Ne Formula 1 mi? Hala devam ediyor mu o?” diyerek takip ettiğiniz bir sonuçla karşı karşıya kalıyorsunuz.

Nitekim takip etmeye de geç başlamıştık. Şimdilerde efsane olarak adlandırılan yarışları, geçişleri başlı başına bir konu/hikaye olan insanlar geride kalmış Ayrton Senna gibi bir çok pilot maalesef hayatını kaybetmiş, o eski topraklar emekli olmuştu. Tek tesellim Michael Schumacher dönemine yetişmiş olabilmek. Sanırım kendi adıma yetişebildiğim yegane çekişme dönemi Schumacher-Hakkinen  arasındaydı. Onu bile seyretmesi zevkliydi; kimbilir geçmiş nasıldı.

~

Dedim ya Formula 1 içerisinde muazzam hikayeler var diye. Sadece motorsporları, Formula 1 hayranlarını değil herkesi kendine çekebilecek ağzı açık seyrettirebilecek hikayeler var. Vizyona giren Rush filmi de bunun en güzel örneklerinden biri olsa gerek. Ron Howard yönetimindeki filmin başarısı ortada. Bu başarıda en büyük pay gerçek bir hikayeden uyarlanan konusu desek yanlış olmaz herhalde. 60 yıllık F1 tarihinde bu ve buna benzer onlarca hikaye var muhakkak. İnşallah ilerleyen zamanlarda Rush benzeri nice film yayınlanır bizler de oturup keyifle seyrederiz.

Rush filmi öncesi ucundan kıyısından Formula 1’e değinen bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda film yapıldı.

Belgesel tadında hazırlanan ve Ayrton Senna‘yı anlatan Senna ve 1966 yapımı Grand Prix filmleri sanırım gerçeklerine en yakın filmlerdi. Driven ise sadece o heyecanı yaşamak, az olsa motor sesini dinleyip mutlu olmak için seyredilmesi ve unutulması gereken bir filmdi. Bunların içinde en seyirlik olanı elbette ki Senna belgeseli.

~

Dedim ya bir şekilde koptuk gittik F1 dünyasından. Rush filminden bile İnci sayesinden haberdar oldum. Böyle bir film varmış gör bak diyince, gördüm baktım. Acaba nasıl oldu soru işaretleri içinde girdiğim salondan tüm damarlarımda gezen adrenalin ve içimdeki heyecanla birlikte çıktım. Gerçekten enfes bir film olmuştu. Ron Howard’ın yönetmenliği Hans Zimmer’in müzikleri ve Formula 1’in içinden, gerçek/çarpıcı bir hikayenin birleşimi sizi kendinizden geçiriyordu.

Formula 1’in şampiyonlarından ve efsanevi pilotlarından Niki Lauda’nın yarış hayatının bir özetini, James Hunt ile olan rekabetini ve 1976 yılındaki o kazayı ve sonrasını anlatıyor film.

~

Film gerçekten etkileyici, bir heyecanla başlayıp heyecanını hiç kaybetmeden biten, bir solukta seyredilebilecek bir film. Yer yer insanı zorlayan “Yok artık!” dedirten, inanılması güç bir konu/film. Hiç biri ilginizi çekmese bile sadece o güzelim V12 motorların sesini dinlemek için bile filme gidilir. (Zira vakti zamanında sadece motor seslerinden oluşan mp3 koleksiyonum dahi vardı; zaman zaman terapi niyetine dinlerdim. İtiraf ediyorum!)Filmi seyrettikten sonra, biraz zaman ayırıp aynı konuyu işleyen gerçek kişlerin anlatımıyla ve gerçek görüntülerle BBC tarafından hazırlanmış olan Lauda-Hunt belgeselini de mutlaka seyredin.

~

Aslında bu ve buna benzer yarış içinde ve dışında (evet pist dışında da oldukça hareketli bir dünyaya sahip F1) o kadar çok hikaye var ki.  Sadece belki sizleri heyecanlandırır, belki bir parça olsun merak uyandırır düşüncesiyle iki üç tanesini paylaşmak istiyorum.

Formula 1 – Thrills, Speed and Drama

~

Belçika 2000 – M. Hakkinen vs M. Schumacher

~

Belçika 1998 – İlk tur kazası

~

İtalya 1993 – Damalı bayramı takla atarak geçen Christian Fittipaldi

~

Ve son olarak Senna’nın son yarışına dair bir videoyla ben yazıyı tamamlıyorum. YouTube, arşivleri karıştırmak ve eski kayıtlara ulaşmak için muazzam bir kaynak; şiddetle tavsiye ederim.

Yarışlar, rakiplerle rekabet benim kanımdadır, benim bir parçam ve hayatımın büyük bir bölümüdür. Eğer sonuçta hayatıma mal olacak bir kaza geçireceksem, tek dileğim heşeyin çabuk ve bir anda olmasıdır. tekerlekli sandelyeye mahkum kalmak istemem veya hastane köşelerinde yıllarca sürünmekte istemem. Yaşayacaksam herşeyimle bir bütün olarak yaşamalıyım. Yarım olarak yaşamak beni mahveder.

– Ayrton Senna

Murat Eray KORKMAZ

Yer içer, gezer tozar, okur yazar. Biriktirir. #kitapmeraki #saatmeraki #kalemmeraki.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir